“Çocuğunuz mutsuz olsun diye elinizden geleni yapıyorsunuz.” desem ne düşünürsünüz? Şu andan itibaren beyninizde “acabalar” uçuşmaya başlamıştır. Bazı anne babalarımız ise kendisiyle konuşmaya bile başlamış olabilir;
“Hayır ben çocuğumu çok seviyorum. Üzülmesin diye çok uğraşıyorum.”
“Daha geçen gün ona tablet aldım. Çok da mutlu oldu.”
“Geçen gün arkadaşıyla sorun yaşadı, hemen okula öğretmeniyle konuşmaya gittim. Kimse onu mutsuz edemez”.
“Odasına televizyon aldım. Çok istiyordu.”
Günümüz anne babaları çocuklarına aldıkları oyuncak, telefon, tablet veya playstationların onları mutlu edeceği konusunda yaygın bir inanca sahip. Onların yüzündeki mutluluk tebessümlerin kaynağı olarak bunları görebiliyorlar. Ancak çocuklarının yüzünde umdukları mutluluğu görememekte ya da bu çocukların mutlulukları kısa sürmektedir. Çocuklarla ilgili ürünlerin kazanç ve harcamalarında büyük artışlar görülmektedir. Bu artışla orantılı olarak psikolojik ve fizyolojik sorunlarında da artışlar görülmektedir. Örneğin; lise öğrencilerinin yaklaşık üçte biri her gün 2-3 kez kendini üzgün ve mutsuz hissetmektedir. Bu mutsuzluklar çocuklarda madde kullanımını, depresyonu, obeziteyi, sosyal ilişkilerden kopmayı, okul devamsızlığını, cinsel sorunları yaygınlaştırmaktadır.
Çocuklar Eşya Değil İlgi Bekliyor
Ebeveynlerin çocuklarına aldıkları birçok eşya kısa süreli mutluluk yaşamalarını sağlarken onların ihtiyacı olan şey ilgidir. Çocukları mutlu edenin sevgi olduğu düşünülse de asıl ilgi onları mutlu eder. Çünkü ilgide ona zaman ayırma, onunla konuşma, onunla eğlenme vardır. Sevgi ise bunları içinde barındırmayabilir.
Çocuğa alınan cep telefonu sonrasında onun daha uzun süre mutluluk yaşayacağı düşünülebilir. Ancak o nesne bir süre sonra hayatın bir rutini haline gelerek değersizleşmekte, daha iyisi ile yer değiştirme isteğini doğurabilmektedir. Ancak onunla tiyatro izlemek, opera dinlemek, tatile çıkmak, beraber sahilde yürüyüş yapmak gibi ilgi içeren etkinlikler birer anıya dönüşeceği için çocuğu daha mutlu etmektedir.
Colorado Üniversitesi’nden Leaf Van Boven ve Cornell Üniversitesinden Thomas Gilovich isimli araştırmacılar oldukça ilginç bir deney yapıyorlar. Önce araştırma kapsamındaki öğrencileri tamamen rastlantısal olarak iki gruba ayırıyorlar.
- Birinci gruptaki öğrencilerden maddi değeri olan bilgisayar, giyim eşyası gibi bir eşyalar almaları isteniyor. Sonra düşünce duygularını paylaşımları sağlanıyor.
- İkinci grupta yer alan öğrencilerden ise konsere gitme, yemek yeme, seyahat etme gibi daha çok etkinlik içeren hayat deneyimleri sonrası düşünce ve duygularını açıklamalarını istiyorlar.
Araştırma öncesinde öğrencilerin gerçekçi ve doğru açıklama yapması için “araştırmanın gizli kalacağı” konusunda onlara ön bilgi veriliyor. Araştırmadan yaklaşık bir hafta sonra öğrenciler tekrar çağrılıyor. Onlara bir satın aldıkları anlar ve onlara ait yaptıkları açıklamalar hatırlatılıyor. O anları tekrar hatırlamaları ve üzerinde düşünmeleri isteniyor. Araştırma sonucunda deneyim satın alan kişilerin almayanlara göre kendilerini daha iyi hissettikleri tespit ediliyor. Bu araştırma anne babalara önemli bir mesaj veriyor: Çocuklarımız paramızı değil zamanımızı istiyor. Ne dersiniz?
Thomas Gilovich’in yaptığı bu araştırmaların sonucunu şöyle yorumluyor; “Evet, mutlu olmak için bir şeyler satın alırız ve mutlu olmayı başarırız. Ancak sadece bir süreliğine! İlk etapta bize heyecan veren yeni şeyler daha sonra cazibesini yitirir, çünkü parayla satın alınabilecek istisnasız her şeye er ya da geç mutlaka alışırız.”
“Mutlu Çocuk Yetiştirmek” Mümkün Değil Mi?
Filozof Antishenes derslerde yazdığı notları kaybeden öğrencisini görür. Öğrenci üzülmekte, uflayıp püflemektedir. Antishenes ona dönerek; “Onları kâğıda değil, ruhuna yazmalıydın” der. Anne babalar çocuklarının ruhuna duygu, düşünce, davranış ve anlayış yazan kişidir. Anne babalar şunu bilmelidir; Çocuklukta kazandırılan zihinsel alışkanlıklar yaşam boyu sürebilir. Olumsuz zihinsel alışkanlıkların değişimi güç ve zorlu olabilir. Aynı şekilde çocuklukta kazandırılan mutluluk becerileri de onları gelecekte psikolojik anlamda güçlü kılacaktır.
Günümüzde mutlu olmanın çocuklara öğretilebileceğini kanıtlayan birçok araştırma bulunmaktadır. Duygularını keşfetme ve yönetme yeteneği doğuştan gelmez, sonradan öğrenilebilir.Bu da demek oluyor ki anne baba olarak çocuklarımıza mutlu olmayı öğretebiliriz. Mutluluklarını destekleyecek beceriler ve hayatı anlamlandırma gücü kazandırabiliriz. Duygusal okur yazarlığı yüksek olan çocuklar hem çocukluklarında hem de yetişkinliklerinde daha mutlu bireyler olabilmektedir.
Mutlu olmak zaman zaman çocuğun elindedir. Zaman zaman ise değildir. Çünkü mutluluk bazen çocuğun elinde olmayan koşullara bağlıdır. Bazende elinde olan tepkilerine bağlıdır. Çünkü mutluluk koşullara (elinde olmayan) ve tepkilerine (elinde olanlara) bağlıdır. Mutlu ya da mutsuz bir kişi olmada kişinin kendisi ana belirleyicilerden birisidir. Çocuğunuza vereceğiniz eğitim onun mutlu veya mutsuz olmasının sorumluluğunu üstlenmesini sağlayacaktır. Sadece sizin mutlu olmanız bile onu mutlu edecektir. Çünkü mutluluk bulaşıcıdır. Harvard Üniversitesi profesörlerinden Nicholas Christakis 5000 kişi üzerinde yirmi yıl süren bir araştırma yapıyor. “Nicholas Christakis ‘mutluluk, bir şok dalgası gibidir’ der. ‘İnsanların mutluluğu, ilişkide oldukları diğer kimselerin mutluluğuna bağlıdır.’…’ ‘her mutlu arkadaşımızın bizim mutlu olma ihtimalimizi %9 oranında arttırdığı ve buna karşılık her mutsuz arkadaşımızın da mutluluğumuzu %7 düşürdüğü’nü açıkça ortaya koyan araştırmayı teyit eder.” Anne babanın bulaşıcı mutluluk etkisi hiç kuşkusuz bir arkadaşındakinden daha yüksek olacaktır.
Karnın Doyması Yetmez Yaşam Doyumu Da Gerekli
Yaşam doyumu nedir? Yaşam doyumu mutluluktur. İnsanın dünyadan zevk alması, her anını anlamlı yaşaması, bu dünyada var olmanın hazzını hissetmesidir. Doyum dediğimizde iki kavram akla gelir: Birincisi yeme ve içme gibi fizyolojik doyumdur. Bir diğeri ise başarı ve sevgi gibi psikolojik doyumdur.
Fizyolojik ihtiyaçlar özellikle bebeklik dönemindeki davranışların belirleyicisidir. Acıkan bebek ağlar, kendisiyle konuşulan bebek güler. Bebeklikten çocukluğu geçildiğinde ise fizyolojik ihtiyaçların yanında psikolojik ihtiyaçların önemi artar.
Psikolojik ihtiyaçlar kişinin yaşamını tehlikeye atmadığı için etkisini daha yavaş gösterir. Aynı şekilde bu ihtiyaçtan kaynaklanan sorunların çözüm süreci de daha uzun sürer. Çocuk acıktığında ona yemek verilir ve karnı doyar. Ancak sevgiye ihtiyacı olduğunda bu süreç ona sarılmakla veya seni seviyorum demekle hemen çözülmez. Aileler bazen çocuğun fizyolojik ihtiyacına odaklanarak çocuğunun psikolojik ihtiyaçlarını göremeyebiliyor.
Çocukların öncelikle karnının doyması, güvenli bir evde yaşaması, anne babasından sevgi görmesi, hayatın içinde başarılar yakalaması doyum almasını sağlayacaktır. Gelişim psikoloğu Bernice Neugarten bir kişinin yüksek yaşam doyumuna sahip olup olmadığını gösteren 5 ölçütten bahsetmektedir. Neugarten’e göre yaşam doyumu yüksek olan kişi;
- Günlük yaşamın etkinliklerinden keyif alır
- Yaşamıyla ilgili hedef ve amaçları vardır
- Geçmişe dair sorumluluklar alır
- Belirlediği yaşam amaçlarına ulaşabileceği konusunda inanca sahiptir
- Hayata karşı olumlu ve pozitif bir bakış açısı vardır.
Mutlu çocuk yetiştirmek, mutlu yetişkinlerin çoğalmasını sağlamaktır. Mutlu çocuklar evlilik, ilişki, sağlık, gelir, akademik hayat ve iş performansı olarak daha başarılıdır. Mutlu çocuklar sıkıcı ve uzun süren işlerde daha başarılıdır. Öyleyse daha geç olmadan çocuklara mutlu olmayı öğretmeliyiz.
Ahmet Yıldız
Yazar/Psikolojik Danışman
İlk haberdar olmak için sosyal medyada takip edebilirsiniz.
https://twitter.com/ayildizpdr
https://www.instagram.com/ayildizpdr/
https://www.facebook.com/ayildizpdr